Her şehrin kendi dinamiklerinin içerisinde yolculuk ettiğimiz gerçeğiyle hareket edince, Berlin bu noktada öne çıkan yegane yerlerden biri oluveriyor. Yapmış olduğum dört seyahat sonucunda gördüm ki; her gidişimde beni bir sonraki için daha da motive ediyor.
Bu motivasyon için bir çok yan unsur sayılabilir, ama temel unsur "kendini rahat hissedebilmek". Şehirde yoğun olarak yaşayan Türk nüfusunun bunla bir ilgisi olmadığını belirtmekte fayda var. Daha çok insanların ve şehrin yapısıyla alakalı olduğunu düşünüyorum.
Keyifle gittiğim ve gitmeye de devam edeceğim mekanlar ve yerler hakkında birşeyler karalamak gerekirse;
Berlin’de parkda nirvanaya ulaşmak için;
-Neuen See; gidip göle nazır taze Alman birası yudumlamak olmazsa olmazlardan.
-Mauerpark; huzur yuvası ve Pazar günü kurulan pazarına gitmezseniz Berlin ruhunu tam anlamıyla bulmanız pek mümkün değil!
Kahvaltı için "what do you fancy love?" mekanı orjinal ve başarılı, her seferinde orada benim için bir New York klasiği olan bagel&kahve seansı yapmadan dönememeye gayret gösteriyorum.
Butik dükkan olarak orjinal ve iyi kahvecileri de mevcut (bkz. Bonanza Coffee, The Barn). Zincir yerel kahveci olarak “Einstein"ı başarılı kategoriye ekleyebiliriz.
Yemek olarak ise meksika mutfağını seviyorsanız “Dolores”i şiddetle tavsiye ediyorum. Ayrıca Sushi seviyorsanız “Daitokai” tavsiye, fakat “Tabibito” belki de dünyada fiyat/fayda oranı en yüksek sushici olabilir. Masa sayısı çok az olduğu için kesinlikle rezervasyon yapılmalı! Burger için ise Burgermeister gidilmezse gerçekten kaçırılan bir değer olur, küçük ama etkili mekanıyla bir harika!
Şehrin yeşilliğini bir de tepeden görelim diyorsanız gün daha batmadan “Monkey Bar”a kesinlikle gitmekte fayda var. Biraz daha geç saate kalınırsa, kuyruk az biraz fazla oluyor ama beklemeye değecektir.
Jazz severim ve canlı performans tercihim derseniz ise “The Hat” bu konuda gayet başarılıdır. Yer dar ama bir o kadar keyifli, samimi bir ambiansta, mekanın daimi zenci bateristi abinin triplerini gözden kaçırmayın.
Berlin’e geldik ama hani bira diyorsanız;
-Essenbrau; yeri çok sapa ve türk yoğunluğunun yüksek olduğu bir noktada olsa da Berlin’de içebileceğiniz en güzel biradır. Gitmeden dönmeyin, ve bu bilgiyi kimseyle paylaşmayın!
-Brlo Brwhouse; kendi biralarını yapar, ama birim maliyet olarak Berlin’e göre pahalıdır. Bira çeşitleri sebebiyle gidip denenmeli.
-Kasck; lokal biracı, biralar biraz pahalı olsa da değişik tadlar için denenebilir.
-Klunkkerkranich; alışveriş merkezinin en üst katında, nasıl ulaşılacağı tam bir muamma olan salaş ve kalabalık mekan. Berlin'deysen ve biraz daha lokalliğin dibine vurmak için birebir.
Müze insanı değilseniz (benim gibi), klasik olarak “Checkpoint Charlie" ve 1.3km uzunluğunda olan “Berlin Duvar (East Side Gallery)”a gidilebilir. Checkpoint Charlie etrafında bulunan fotoğraf kulübelerinden birinde siyah-beyaz eski formda fotoğraf çekilmeyi kesinlikle es geçmeyin.
Önceden parlamento binası "Reichstag" için rezervasyon yapıp orayı gezebilirsiniz. Modern Almanya geçişi için bir kültürel tur gibi düşünerek gidilebilir, ama daha çok cam kubbenin etrafında dönerek manzara için tercih sebebidir. Güzel bir aktivite, özellikle “Brandenburg Kapısı” etrafındaki aktiviteleri tamamlayıcı olabilir. Ama rezervasyon şart, sonuçta Alman meclisine giriş yapıyorsunuz.
Berlin yakınlarında bulunan Nazi Almanyası dönemi toplama kamplarından biri olan Sachsenhausen'e pek kısa olmayan bir yolculuk sonrasında gidilebiliyor. Fakat akıllarda yer eden toplama kamplarından biraz farklı, Yahudilerin kobay olarak deneylerde kullanıldığı bir toplama kampı ama tahmin edebileceğiniz üzere gayet psikolojik olarak ağır bir yer.
Unutmadan değinmemde fayda olduğunu düşündüğüm; Lollapalooza festivali. Hani avrupa kıtasında festival nasıl oluyor diye merak ediyorsanız biçilmiş kaftandır diyebilirim.
Şehrin seni dışlamadığı daha çok içine çektiği ve her seferinde bir sonraki seyahat planını yaptığın bir yer; Berlin! Güncellemesi olacak bir yazı olarak görebilirsiniz, daha çok seyahat olacak o diyarlara!