Uzunca bir süre daha göz ardı edeceğime emin olduğum Beograd şehrini, Final Four 2018 sayesinde bir yerinden yakalama fırsatı doğdu. Doğu Avrupa ülkeleri hakkında malum olduğu üzere hepimizin belli görüşleri var. Tercihler mümkün olduğunca Viyana tarafından batıya doğru kayıyor. Pegasus Havayolları'nın uçuşu sonrasında, bunun çok da haklı bir tercih olmadığını Belgrad'a adım attığım anda hissettim. Bunda muhakkak beklentilerin düşüklüğü de önemli bir etkendir, fakat ağızda bıraktığı tad bambaşkaydı.
Seyahatin kapsamı belirttiğim gibi Turkish Airlines Euroleague Final Four'uydu. 18 ve 20 Mayıs tarihlerinde yarı final ve final maçları olduğunu düşünürsek, aslında serbest zaman için çok diyemeyiz. Ama program sıkışıklığına rağmen gayet güzel mekanları bulup, inanılmaz keyifli zaman geçirmemize engel olmadı.
Konaklamayı Booking üzerinden Slavija Meydan'ı tarafında tuttuğumuz daireyle çözdük. Zamanınız varsa şehirde çok da toplu taşımaya ihtiyacınız olmuyor. Birkaç mekan hariç hep yürüyerek ulaşımı sağladık (buna Stark Arena'ya gidiş-dönüş dahil).
Slavija Meydan'ının avantajı A1 otobüsü ile 300 dinar karşılığında hızlı bir şekilde (ekspres olarak) Tesla Havalimanı'na ulaşabiliyor olmaktı.
Bütün ekibin hemfikir olduğu üç şey; şehrin yeşilliği, bar kültürü ve sırp et kültürü. Bunlar seyahatin maksimum düzeyde keyifli olmasında temel etkenlerdi. Bu bir basketbol içerikli yazı olmadığı için final maçını kaybetmenin hissiyatını paylaşmıyorum, o kısmın keyifli halini seneye Vitoria-Gasteiz şehri yazısına erteleyelim.
Hafif deneysel, çokça da nokta atışı olarak tercih ettiğimiz mekanlar ise;
Kendi halinde ufak bir bahçesi olan keyifli bar. Az biraz Kadıköy, çokça eski Tünel'i andırıyor.
Klasik bir Sırp lokantası diyebiliriz, yemek kültürünün bize olan yakınlığı ve porsiyon büyüklüğü şaşılası seviyelerdeydi.
Konakladığımız yere yakın, isminden de net bir şekilde anlaşılabileceği üzere lokal bir kahveci. Ufak mekanda, iki kahvenin yanında gelen 1 litre su gönlümüzü fethetti.
Eğer hamur işi seven birisiyseniz, şehrin en iyi fırınına uğramadan o coğrafyadan uzaklaşmayın. Önünde en az 15 kişinin sırada olduğu küçücük dükkanın insan sirkülasyonuna ve hızına şaşıracaksınız. Benim tavsiyem ise peynirli börek, gerisi vitrinin de yardımıyla sizin hayal gücünüze kalmış.
Eti çok başarılı bir ülkenin başarılı bir burgercisi. Burası da kapasite olarak küçük (6-7 masa) ama lezzeti bir o kadar büyük. Yolunuz muhtemelen merkez (Knez Mihailova) olduğu için o bölgeye düşecektir. Eğer boş masa bulabilirseniz ya da abla siparişinizi alabilirse deneyiniz, denetiniz.
Kendi halinde bir müdavim barı. Tarz olarak rock bar diyebiliriz ki böyle yerler sevilesi ve tercih sebebidir.
Açlıktan artık bayılmak üzere olduğumuz anları muhteşem kahvaltı alternatifleriyle unutturmuş mekandır. Dolu dolu bir kahvaltı ihtiyacını hissettiğiniz anda camı kırıp Red Bread'e gidebilirsiniz, pişman olmazsınız.
Artık yemek yememiz lazım deyip, yakınlarda ne var araştırması sonucunda bulduğumuz harikulade mekan. Mümkün olursa bahçede oturmaya çalışın. Biz bahçenin keyfini öyle bir aldık ki 4 saatten fazla oradaydık. Etleri tercih sebebi olup, rakija alternatiflerini de denemekte fayda var. Turistlerden görece uzak, Sırp nüfusunun arasında zamanınızı geçirebilme fırsatını sağlıyor.
Geç bulup erken kaybettiğimiz canlı performansların olduğu bar. Konum olarak çok merkezi ama otoparkın arkasına saklanmış bir halde olduğu için bulmakta zorlanabilirsiniz. Şehirde en geç kapanan barların arasında olduğu için bir şekilde bulursunuz diye düşünüyorum.
"Belgrad'a geldik köfte mi yiyeceğiz?" sorusunun cevabı "Evet!". Hatta bu köfteyi yedikten sonra "Köfte bize buradan mı geldi?" diye sesli olarak birbirine soruyorsun. Kuvvetle muhtemel hayatım boyunca yediğim en güzel köfteydi, özlendin Walter!
Mekanın gerek konsepti, gerekse içerisindekiler için denemeye değer. Konsept ve alan olarak geniş ve güzel modern sırp restaurantı.
Fan Zone'a uğradıktan sonra içerisine girdiğimizde "Adamlar iyi korumuş." diye iç geçirilen Belgrad Kalesi. Bunca yıllık kalenin içerisinin düzenli ve yemyeşil olmasına imrenmeyenimizin olduğunu sanmıyorum. Surlardan aşağıya doğru bakınca koca yeşillik, Tuna ve Sava Nehirleri'nin birleştiği nokta ve arkalarında koskocaman bir orman görmek.
Şehirde yabancılık çekmedik diyebilirim. Sırpların her yerde başarılar dilemesi, umarım kazanırsınız demeler, tezahürat yapmaları, bütünüyle keyif arttıran şeylerdi. Bunlara ek olarak kısa zaman dilimlerinde doğru mekan tercihleriyle daha da keyifli bir seyahat oldu.
Euro bölgesinin dışında olması sebebiyle seyahat harcamasının da düşük olduğunu düşündüğümüzde, artan kurlar sebebiyle Doğu Avrupa birçok insan için artık öncelikli seyahat bölgesi olacak. Örnek vermek gerekirse Smokvica'da 4 saat boyunca 5 kişi yedik, içtik ve gecenin sonunda kişi başı 120TL civarında bir hesap ödeyip kalktık. Sonuç, gözardı edilmemesi gereken bir şehir.
Son not ise daha Belgrad'dayken hepimiz bir daha gelmek için planlar yapmaya başlamıştık.